23 Kasım 2008 Pazar

20. Yüzyıl Dünya Tiyatrosu'na Devam

20. Yüzyıl Dünya Tiyatrosu'na Giriş Yazısının Devamıdır.

20. yy tiyatrosu yazarlıkta ve uygulamadaki başarısıyla ön plana çıktı. Çünkü Gerçekçi ve Doğalcı akım 20. yy tiyatrosu için iyi bir hammaddeydi. Ancak gerçekçi ve doğalcı akımın başarısı bir yandan övgüyle karşılanırken diğer yandan da tepkiyle karşılandı 19. yy’ın sonlarına doğru somut gerçeğin yerini soyut gerçeklik arayan yaşamın derinliklerinde farklı bir gizem olduğunu savunan, tiyatronun toplumsal bir görevi olmadığına inanan, tiyatro estetiğini ön plana çıkaran yeni eğilimler belirlendi. Bu eğilimler köklerini Platon’un İdealizm'inden ve daha sonra da Romantizmden aldı.
Bu yeni tiyatro dolaylı anlatım tekniklerini hünerle kullanan, estetik biçimin ve güçlerin üzerinde duran bir tiyatroydu. Birçok ülkede; benzer tiyatro, sembolizm, yeni romantizm, estetizm gibi farklı adlar ortaya çıktı. Ama uzun soluklu olamadı. Kendi içinde bir kuram uygulama biçimi sağlayamadı. Ama sahne teknikleri kendinden sonra gelecek 20. yy tiyatrosuna öncü oldu. Hiç şüphesiz 19. yy’ın ortalarında endüstrileşmenin gelişmesi ve orta sınıfın gelişmesine koşut olarak ortaya yeni sorunlar çıktı.
Çözümlenmesi ve tanımlanması olanaksızmış gibi görünen bu sorunlar insan aklına güveni sarstı. Somut gerçeğin bilgisine önem veren, gerçeğin deney sonuçlarıyla ortaya çıkaran pozitivizme karşı sezginin ve düşlerin üzerinde durulmaya başlandı. Bu da mistik eğilimleri güçlendirdi.
Orta sınıfın beğenisinin sanatta dominant olması beğeni düzeyini düşürmeye başladı. Orta sınıf sanatın alıcısı olunca piyasa sanatı da yaygınlaştı. Piyasa sanatının sanata hakim olmasıyla birlikte kimi sanatçı da buna karşı bir duruş sergiledi. Bu duruşun temel noktası kendi kabuğuna çekilmekti. Böylelikle 1879 Fransız Devrimi öncesi ve sonrasında halkla bütünleşmeyi hedefleyen tiyatro aydın sınıfın ince zevkleriyle başbaşa kaldı.
Sanat ve tiyatro toplumla bağlarını zayıflattı. Gerçekçi sanatın kolay anlaşılır ilgi ve merakla izlenilen içeriğine karşı düş gücünü kurcalayan örtük gerçeklere ve bu gerçeklerin dolaylı anlatımına önem verilir. 1850'lerde başlayan bu eğilim Bulter ve Edward Allan Poe’nun etkisiyle başladı ve bu eğilim 1870'lerde Wagnerr ve Nietzsche’nin etkisiyle de güçlenir.
Gerçekçi eğilime karşı çıkan Wagner yapıtları ve felsefesiyle karşı gerçekçiliğin tezlerini oluşturur. Geleceğin sanatı ve opera ve dram adlı yapıtşarında sahne sanatları hakkında görüşlerini ortaya koyar. Bu sanat anlayışı Hegel felsefesinin ve romantik sanat anlayışının izindedir. Wagner’e göre bilim yalnızca doğayı ve sonlu(ölümlü) olanı tanımlar. Oysa yaşam sonsuzdur, kendi içindeki zorunluluk yasasına uyarak ve bütününü koruyarak evrimleşmektedir. Aynı zorunluluk yaşamın kendisinin sanatla ifade etmesini sağlar.
Sanat insanın ve insan doğasının ifadesidir. Sanatı yaratan yaşam dürtüsü içgüdüsel olanı ve bilinçaltını tanımlar. Onun zorunluluk yasasını gösterir. Yaratıcılık bu doğal bilinç dışı gereksinimin ürünü olarak meydana gelir. Halk bu gereksinimi hissettiği için sanata ilgi duyar. Bunun için Wagner sanatı dinsel olanın, ölümsüz olanın, yaşamın iç zorunluluğundan kaynaklandığını, doğanın bir ifadesi olduğunu ifade eder ve savunur.
Gerçek sanat; bir çalım, bir kapris işi değildir. İnsan gerçek sanatta kendi doğasını bulur. Sanata bu kadar üstün bir işlev yükleyen Wagner türlerin tek tek değil ortaklaşa bir çabasıyla gelişeceğini iddia eder. Geleceğin sanat biçimine de “Birleşik Sanat” adını verir. Tiyatroda plastik sanat, ışıklama, müzik ve dram uyumlu bir bileşimi meydana getirir.
“Shakespeare oyunuyla Beethoven’in müziğini yanyana getirirseniz uyumlu bir sanat ürünü ortaya çıkarırsınız.” görüşünü savunur. Dramın içerdiği söz gerçeğe, gizli söz müzik yoluyla gerçeğin ötesindeki gerçeğe hizmet eder. “Eğer sanatta dramatik olanla ruhsal olanı bir araya getirirseniz bileşik sanatı sağlayabilirsiniz” görüşünü savunur ve burada operayı örnek gösterir.
Operada şairin, aktörün, ışık ve resim ustasının ve bestecinin hünerleri bir araya gelir. Maddecilikten arınmış, lekesiz bir sanat ürünü ortaya çıkar. Bu biçim dram yoluyla gerçek dünyayı, müzik yoluyla güzelliği ve duyguyu ifade eder. Wagner’in bu kadar seçkin felsefesi yıllar sonra Almanya’da Adolf Hitler’e ilham kaynağı olacak, Alman ırkçılığı kimliğini bu tezlerden alacaktır.

Mutlu ESENDEMİR
Technorati Etiketleri: ,

Hiç yorum yok: