19 Kasım 2008 Çarşamba

Apollon ve Dionysos

Bu yazı Nietzsche ve "Tragedyanın Doğuşu Kuramı"nın devamı niteliğindedir.

Bu iki öğe tragedyanın doğuşunda yer almıştır. Antik Yunan Dönemi'nin, gelişiminin dört aşaması vardır:
-Titan Çalışmalarını (Tunç Çağının ilkel yanı)
-Homeros Destanı (Apollon Öğesinin zaferi)
-Tragedya (Dionysos öğesinin yeniden öne çıkışı)
-Dor Sanatının Zaferi (Yunan uygarlığının)

Tragedyada Apollon ve Dionysos öğelerikaynaşarak zafere ulaşır. Tragedyanın korosuyla dialoğu bu iki kaynaktan gelmektedir. Tragedyanın kahramanları Dionysos'un çemberindedir. Prometheus da, Oidipus da doğaya karşı suç işlemiştir. Prometheus, merakıyla, yasak olanı yapmasıyla düzeni bozar ve tanrılara karşı gelir. Oidipus aklıyla Sfenks'in bilmecesini çözer, doğal düzeni rahatsız eder. İki kahraman da Dionysos gibi acı çekerler. Apollon öğesi, diyaloğun çekirdeğinde vardır. Düzeni, fanteziyi(?)toplumu, devleti temsil eder. Aşırılığa, düzensizliğe yer vermez. Onarıcıdır. Yaşamı yaşanılır kılabilir. Bu güçle yaratılan sanatı kutsallaştırır. Dionysos'çu unsursa, uyarılmış isteklerin, coşkunun ifadesidir. İki unsurun birleşimi tragedyayı evrimleştirir. Çünkü tragedyanın asal gücü olan mitler yerini gerçeğe, iyimserliğe, ve "Deux Machina"ya bırakmıştır.

Nietzsche, tragedyanın intiharını Eurudipes'le başlatır. Çünkü Eurudipes drama düşünce yüklemiş, tragedya dilini kaybetmiş ve Sokrates konuşur olmuştur.

Tiyatronun çağdaş eğilimi de aynı doğrultudadır. Çağdaş Tiyatro da içindeki miti kaybetmiş,kuru gürültüye dönmüştür. Oysa tarih içinde uygarlık girişimi nasıl olursa olsun, sağlam, disiplinsiz, doğal güç her zaman vardır. Ancak çağdaş insan bu gücünü unutmuş, günlük gerçeğin arasına sıkışıp kalmıştır. Nietzsche, bu bakış açısıyla Bilim Çağı'ndan sonra trajik bir çağ doğduğunu haber verir. Opera, Yunan tragedyasının yeni bir sürümüdür. Wagner, Apollon'la Dionysos'u birleştirerek tragedyanın en yüce amacına ulaşır. Nietzsche için olması gereken sanat böyledir. Çünkü günümüzde insan varlığının korkunç saçmalığını anladı mı günlük gerçekleri doğanın gerçekleri açısından gördü mü harekete geçmek istemez. Tıpkı Hamlet gibi, Othello gibi.

Bu saçmalık bilincini iyi etmek, acıyı gidermek sanatçının işidir. Anlamlı olduğu kadar, doğal heyecanla yüklü olan bu tragedya istenen amaca ulaşır. İnsanı yeniden evrenle bütünleştiririr. Bu karşı geçekçi eğilimlerin ortak noktaları gerçekçiliğin eleştirilmesiyle başlar.

Bu eleştiri üç ana noktaya odaklanır:

1) Sanatın belli bir görevle yüklü olmasına dönük eleştiri.
2) Güncel somut gerçekçiliğin, sanatın temel konusu olmasına yönelik eleştiri.
3) Gerçeğin bilimsel ve nesnel bir yaklaşımla ele alınması eleştirisi.

Gerçekçi Tiyatroyu bu noktalarda eleştirenler sanatın üstün gerçeklüğüne ve yaratıcı düş gücüne öncelik verirler. Alman Romantizmiylegüç kazanan bu felsefe yeni Platoncu sanat görüşünü ortaya koyar. Şiirde sembolizm, tiyatroda Wagner ve Nietzsche'nin görüşleri temaya alınır. Dilin ve sahnenin yeni olanakları araştırılır.

Bu olanaklardan biri gizli gerçeğin ifade edilmesi ve simgecilik. Simgecilik ilkesi; Tiyatronun hem malzemesini, hem amacını yeniden belirlemektedir. Yüzeydeki gerçeğin tanımlanması yapılmamış, fuluğ olması bizi gerçeğe yaklaştırmaz. Esas, içteki gerçeğin derindeki anlamını bulabilmek, mutlak olana, Tanrısal olana ulaşmak önemlidir. Bu kavram Alman idealist felsefesinin de temelini oluşturur. Sanatın konusu da soyut, dğşsel ve büyüsel olandır. Sanat yapıtı bu düşüsel dünyaya insanı taşır. Gerçekçi Tiyatronun ilüzyonu yanı yansıtma, yerini ifade etmeye, dile getirmeye bırakır. Ve dolaylı anlatım ustalıklarına yer verilir. İmge, simge, benzetme bu hünerlerden yalnızca birkaçıdır.

Çünkü sanat yapıtı gerçeği değil, gerçeği olduğu gibi değil, sezdirerek anlatmalıdır. Edebiyatta ve plastik sanatlarda etkili olan, tiyatroda çok fazla etkili ve kalıcı olmamıştır. Bu bakış açısı ağırlıklı olarak Wagner'in kuramlarına yansımıştır. Mour, Matterliync oyunlarıyla Simgecilik akımının tiyatrodaki başarılı temsilcileri olmuştur.

Pellos ise Mollende adlı oyununda, oyunu, yarı karanlıkta, dekorsuz olarak oynamış; sahne bir tülle örtülerek sis izlenimi uyandırılmıştır. Gri tonlu perdesi, gizemli bir atmofer yaratmış, oyuncular uyurgezer gibi geziip stilize hareket ederek bu gizem havasını pekiştirmişler, seyirciyi büyülemişlerdir. Materlync çağının tiyatrosunu şöyle savunmuştur: Büyük olaylara yer verdiği için karanlık ilişkilere, kanlı işlere, öc alma, zehirleme gibi konulara yer verdiği için sakin bir yaşamın daha derin bir anlam taşıdığını savunmuştur.

Ona göre bu derin anlam tanrıdan gelmektedir. Diyaloğun ruhun derinliklerini taşımasını ister. Gerçekçi Tiyatro'da sıradan cümleler gerçeğin bir ifadesi değildir; Gerçeğin karşılığı da değildir.

Şöyle bir soru sorulsa:
Nietzsche'nin Tiyatroya bakış açısıyla Klasik tragedyayı karşılaştırıp değerlendiriniz.

Mutlu ESENDEMİR

Technorati Etiketleri: ,

1 yorum:

DTG dedi ki...

Tekrar teşekkürler.