23 Kasım 2008 Pazar

20. Yüzyıl Dünya Tiyatrosu'na Giriş

20. yy yazarlıkta, rejide, oyunculukta, bir tiyatro gösterisine yardım eden tüm unsurlarda yeni anlatım olanaklarını denemek ve cesaretle üstüne gitmenin dönemidir. Bir başka deyişle 20. yy’ın genel(ana) karakteri cesaret ve deneydir. Bu deneylerin amacı insanoğlunu düşkırıklığına uğratan toplumsal gelişmeler karşısında yaşamın derinliklerinde duran asal gerçeğin ortaya çıkarılması, bu gerçeğe dayanarak daha iyi bir dünya yaratmaktır.
20. yy tiyatrosu gerçekçi, doğalcı tiyatronun yansıtmacılığından, simgecilerin gizemli gerçeği sezdirme anlayışından daha farklıdır. Bu farklılık mistik bir eğilim değildir. Tiyatro sanatına artık ağırlıklı olarak görüntülü unsurlar da katılır. Ortaya sahne tasarımı denen yeni öncü akımlar ortaya çıkar bu deneysel tiyatronun da omurgasını oluşturur.
Sahne-seyirci ilişkisi bir kez daha ele alınır. Söz ikinci plana düşer, görsel iletişim ön plana çıkar, sahne mekanı ustalıkla kullanılır. 1. Dünya Savaşı sonrasında oyun yapısı parçalanır. Görüntüde çarpıklık sağlanır. Bu da savaşın insanoğlu üzerindeki etkisinin bir göstergesidir. Genel olarak 20. yy tiyatrosuna bakarsak bu öncü tiyatroyu ateşleyen unsur savaş(lar) öncesi insanın ve toplumun durumundan savaş(lar) sonrası insanın ve toplumun durumuna uzanan değişimidir.
Sanatçıyı sadece savaşlar etkilemez. Endüstrileşme ve kapitalizmin ulaştığı yeni aşama karşısında sanatçının şaşkın-kararsız tutumu da öncü tiyatronun genel karakteristik özelliğidir. 20. yy’ın başında ortaya çıkan 1. Dünya Savaşı öncesinde ulusal güçlenme, kendine güven ve iyimserlik duyguları savaş sonrasında düş kırıklığına, korkuya dönüşmüştür.
Savaş, toplum yaşamında büyük karşıtlar oluştururken birbiriyle çatışan duygu ve düşünceler üretmiştir. Bir yandan ilkel duygular, ilkel dürtüler, kan dökme içgüdüsü ve diğer yandan vahşete duyulan tepki kendine ifade yolu arar. Savaş, şovence ırkçı duyguları kamçılarken; savaş sonu yıkımsa insana ve uygarlığa karşı kuşkulara yol açar. İnsani değerlerin iflas ettiğinin ortaya çıkması şaşkınlık, korku, acıma gibi duygulara yol açarken bütün bunlar sanatta ifade yolu açar. Endüstrileşme ve vahşi kapitalizm maddi değer tutkusunu acımasız bir çıkar savaşına dönüştürür. Bu da savaşın insani değerleri kaybettirmesi ve ahlak bunalımına neden olmasının sonucudur.
Makine insanla boy ölçüşen bir güç konumuna gelir. İnsanoğlu bu güce bir yandan hayranlık duyarken diğer yandan korkuyla bakar. Çünkü teknoloji insanoğlunu robotlaştırmaktadır. İnsan gelişiminin engellenmesi, dev bir mekanizmanın anlamsız küçük bir parçası haline gelmesi sanatın da temel kaygısı olur. Endüstri ekonomisinin ortaya çıkardığı proleteryanın sorunları da sanatın ilgi odağı olur. Çözüm bekleyen işçi sorunları, toplumsal patlamalar tiyatronun yeni konularından biridir. 20. yy cinsel hayatta da tabuların yıkıldığı yüzyıldır.
Freud’un cinsel yaşam konusundaki bulguları, bilinçaltının öneminin ortaya çıkması, insani değerleri(gelenekler) kökünden sarsar. Gerçeğin karmaşıklığı şaşırtıcı ve ürkütücü bir boyut daha kazanmıştır. Freud'la birlikte Marksizm de toplumların gelişimini tarihsel evrimle anlatmasıyla devrim ülkülerini kamçılamıştır. Einstein’ın ve Newton’un değişmez düzenli evren görüşü sarsılmış, nesnel kesim gerçekçilik bilincinin yerini görecelik duygusu ortaya çıkmıştır. Bu durumda insan düşüncesi değişken bir yapı içinde kendine yeni uyumlar aramak zorunda kalmıştır.
20. yy’ın genel bir değerlendirmesini yaparsak siyasal ve ekonomik durum, bilimsel bulgular, felsefi görüşler insanın düşün alışkanlıklarını sarsmış, onu durumuna, çevresine, işine, doğaya, kendisine yabancılaştırarak bunalıma sokmuştur. Savaş öncesi ve savaş sonrasında ortaya çıkan yeni sanat akımları bu bunalımın sonucudur.
20. Yüzyıl Dünya Tiyatrosu'na Devam
Mutlu ESENDEMİR
Technorati Etiketleri: ,

Hiç yorum yok: